7 Ekim 2023 tarihi itibariyle Filistin’de yaşananlar dünya tarihine kanlı harflerle yazılmakta. 2 seneyi aşkın bir süredir İsrail’in devam eden ablukaları ve açık şekilde soykırım politikalarının neticesi olarak 20 binden fazlası çocuk olmak üzere 67 binden daha fazla Filistinli İsrail kuvvetlerinin saldırıları sebebiyle şehit oldu. Yaralıların sayısı yaklaşık olarak 170 bin. Sadece açlık sebebiyle ölenlerin sayısı 500’e yakın. İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçmekte olan yaşananlar için ise dünyanın büyük bir bölümü izleyici olmaktan öteye gidemiyor. 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas tarafından başlatılan mücadele ise bir terör saldırısı olarak lanse ediliyor ve o gün itibariyle gerçekleşen soykırım bir meşru müdafaa olarak kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Dikkatli bakıldığında görülecektir ki haber kanallarında, makalelerde, günlük sohbetlerimizde artık Filistin sorunu değil Gazze sorunu konuşuluyor. Şehit edilen Filistinlilere Gazzeliler, Gazze halkı olarak hitap ediliyor. Filistin kelimesi lügatimizdeki yerini her gün biraz daha kaybediyor. Yazımızda Filistin Sorunu önce nasıl Gazze Sorunu oldu, şimdi ise nasıl topyekun bir yok oluşa doğru gidiliyor konusunu ele alacağız.
Yahudilikte “aliyah” kutsal bir yere (Kudüs) yükselmek anlamını taşır. Yahudilerin Filistin topraklarına dışarıdan göçleri 20.yüzyılda aliyah adı verilen dalgalarla birlikte gerçekleşmiştir. Bu göç hareketleri neticesinde Yahudiler kutsal olarak gördükleri ve kendilerine vaat edilmiş olarak kabul ettikleri topraklara ilk göç hareketlerini I. Dünya Savaşı öncesinde başlatmış olup bölge İngilizlerin idaresine girdikten sonra bu göç hareketlerine hız kazandırmışlardır. II. Dünya Savaşı’na doğru gidilen süreçte ve savaş sırasında bölgeye göçler hızlanmıştır. 1931 yılında bölge halkının %82’si Filistinli Araplardan %16’sı Yahudilerden oluşurken 1946 yılına gelindiğinde bu oranlar %67 Araplar ve %31 Yahudiler şeklinde değişmiştir.
Savaş sona erdiğinde ise savaş sonrası Milletler Cemiyeti yerine kurulan Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan BM Filistin Özel Komitesi, 1947 yılında almış olduğu kararla Filistin’in İsrail ve Filistinliler arasında İsraillilerin lehine olacak şekilde bölünmesine karar vermiştir. Halbuki Komite tarafından yerinde yapılan gözlemler neticesinde Yahudilerin Filistin topraklarında azınlık olarak yaşadıkları, nüfusun üçte birine, toprakların ise sadece %6’sına sahip oldukları raporlanmıştır. Kararın ardından silahlı Yahudilerden oluşan örgütler kendilerine bölünme sonucu verilen topraklardan hızla 400 bin Filistinliyi kaçmak zorunda bırakmıştır. Devam eden süreçte ise bu sayı 700 binin de üzerine çıkmıştır. Filistinliler bu olanları “El Nakba” yani “Felaket Günü” olarak isimlendirmiştir. 1948 senesinin sonunda Birleşmiş Milletler Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı tanıyan kararı tanısa dahi İsrail bu kararın uygulanmasına karşı çıkmış ve yurdundan kaçırılan Filistinlilerin geri dönüş haklarını ihlal etmiştir. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) göre bugün yaklaşık olarak 5.9 milyon Filistinli mülteci bulunmaktadır.
İsrail uluslararası toplumu ve uluslararası örgütleri kullanarak devlet kurmanın temellerini atmış ancak bağımsızlıklarının ilanının ardından aleyhlerinde olan ve bir nebze de olsa Filistinli Müslümanların haklarının korunduğu aynı uluslararası örgütler tarafından alınan kararları ısrarlı biçimde tanımamıştır.
Filistinli Müslümanların bağımsızlık mücadelesi on yıllardır devam eden bir olgudur. 7 Ekim ile başlamamıştır. 7 Ekim’e gelen yollar Filistinli Müslümanlar için acı dolu bir tarihle doludur. “Şâirü’n-nehda” (uyanış şairi) olarak bilinen Filistinli şair Mahmud Derviş, Nakbayı “gelecekte de devam edeceği ortada olan genişletilmiş bir şimdiki zaman” olarak tanımlamıştır.
İsrail kurulduğu günden itibaren Filistini parçalamış, Gazze ve Batı Şeria arasındaki bağlantıları koparmış, Batı Şeria’da yerleşim yerleri açarak Filistinleri topraklarından kovmuştur. Yerleşim yerleri sayesinde Müslümanların toplu olarak hareket etme imkanı yok edilmektedir.
Gazze Şeridi ise sadece 363 kilometrekarelik bir toprak parçasıdır ve bu küçük kara parçasında yaklaşık olarak 2.1 milyon insanın yaşamaktadır. Türkiye’nin en küçük ili Yalova’nın dahi 847 kilometrekareden oluştuğu ve sadece 308 bin insanın şehirde yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda Gazze’deki sıkışıklığın ne seviyede olduğu daha net bir şekilde anlaşılabilmektedir.
Gazze Filistinlilerin son kalesidir. Filistinliler için Nakba, şairin de ifade ettiği gibi her şimdiki zamanın bir gerçeğidir. İsrail bugün yaptığı soykırımı 7 Ekim tarihinde yaşananların meşru müdafaası olarak göstermeye çalışsa da yazımızda ifade ettiğimiz üzere Filistinli Müslümanlar 100 yıldan daha uzun bir süredir mağdur edilmektedir.
Bugüne kadar yaşananlar sırasıyla sessiz göç, uluslararası güçler desteğinde kolonileşme, meşruiyet kazanma çabası, haksız bir bağımsızlık edinimi, silahlı çatışmalar, yerleşikleri yurdundan kovma, sindirme, abluka altına alma, sıkıştırma ve son olarak yok etmedir.
On yılların Filistin davası zihinlerimizde artık Gazze insani krizine dönmüştür. Buradan bir hiçliğe doğru gidiş ise zaman meselesidir. Biz Müslümanlara düşen zulme sessiz kalmamak, yaşama mücadelesi veren din kardeşlerimize her açıdan destek olmaktır. Allah (c.c.) şehitlere rahmet eylesin, kalanlara güç ve dirayet versin.
On yılların Filistin davası zihinlerimizde artık Gazze insani krizine dönmüştür. Buradan bir hiçliğe doğru gidiş ise zaman meselesidir.
Ramazan Ayı, 2026 yılında 18 Şubat Çarşamba gecesi ilk sahurla başlar ve 19 Mart Perşembe günü oruçlarla sona erer; ardından 20 Mart Cuma günü Ramazan Bayramı başlar.
“2026 Berat Kandili, 2 Şubat Pazartesi gecesi. Rahmet ve mağfiret dolu bu özel gecede manevi ibadetlerle ruhunuzu yıkayın. İyilik Kuşağı ile iftar bağışında buluşun.”